Dinler Dünyası Sayı 48 – Temmuz/Ağustos 2011 —
DSK olayının hikâyesi yankı uyandırmaya ve birçok tartışma ve soruyu tetiklemeye devam ederken, Sokrates'in genç Alkibiades'e aktardığı ve üzerinde düşünülmesi gereken bir ders var: "Şehri yönetmeyi iddia etmek için, kişinin kendini yönetmeyi öğrenmesi gerekir." Bu olaya kadar kamuoyu yoklamalarında favori olan Dominique Strauss-Kahn, New York'taki Sofitel'de bir temizlikçi kadına cinsel şiddetten suçlu bulunsaydı, hem mağdura acırdık hem de rahat bir nefes alırdık. Çünkü eğer DSK, Fransa'daki bazı tanıklıkların da ima ettiği gibi, vahşete meyilli bir cinsel sapkınsa, devletin başına ya hasta birini (kendini kontrol edemiyorsa) ya da kötü birini (kendini kontrol etmek istemiyorsa) seçebilirdik. Tutuklanma haberinin ülkemizde yarattığı şoku gördüğümüzde, böyle bir olay bir yıl sonra patlak verseydi ne olurdu diye kendimize sormaya cesaret edemiyoruz! Fransızların inkâra varan şoku, büyük ölçüde DSK'nın Fransa'yı yönetecek ve dünyada layıkıyla temsil edecek ciddi ve sorumlu bir adam olarak beslendiği umutlarından kaynaklanıyor. Bu beklenti, toplumsal adalet ve ahlak konusundaki büyük açıklamaları ile özellikle paraya karşı kişisel tutumu arasındaki çelişkiler nedeniyle sert bir şekilde yargılanan Nicolas Sarkozy'nin hayal kırıklığından kaynaklanıyordu. Bu nedenle, ahlaki açıdan daha örnek bir adam bekliyorduk. Davanın sonucu ne olursa olsun, DSK'nın çöküşünü hazmetmek daha da zor.
Yine de siyasette erdem meselesini yeniden kamuoyu tartışmasına taşıması bakımından değerlidir. Zira bu mesele Amerika Birleşik Devletleri'nde hayati önem taşırken, özel ve kamusal yaşamı, kişiliği ve yetkinliği tamamen ayırma eğiliminin olduğu Fransa'da tamamen göz ardı edilmektedir. Bence doğru tutum bu iki uç nokta arasında yer almaktadır: Amerika Birleşik Devletleri'nde aşırı ahlakçılık, Fransa'da ise politikacıların kişisel ahlakına yeterince dikkat edilmemesi. Zira, kamu figürleri arasında "günah avı" tuzağına düşmeden, Sokrates'in Alkibiades'e söylediği gibi, tutkularına tabi bir insanın iyi yönetim niteliklerinden şüphe edilebileceğini unutmamalıyız. En yüksek sorumluluklar, özdenetim, sağduyu, gerçeğe ve adalete saygı gibi belirli erdemlerin edinilmesini gerektirir. Bu temel ahlaki erdemleri kendisi için edinememiş bir insan, bunları şehri yönetirken nasıl iyi bir şekilde kullanabilir? Devletin en üst kademelerinde insanlar kötü davranırken, herkesten nasıl iyi davranmasını bekleyebiliriz? Konfüçyüs, 2500 yıl önce Ji Kang hükümdarına şöyle demişti: "İyiliği kendin ara, halk da gelişecektir. İyi insanın erdemi rüzgârın erdemi gibidir. Halkın erdemi ise çimenin erdemi gibidir, rüzgârın estiği yöne doğru eğilir." ( Analects , 12/19). Bu ifade modern kulaklarımıza biraz küçümseyici gelse de, doğruluk payı vardır.